Aşk Acısı Mı

Bahar geldi, içimizde hafif bir kıpırtı, işler durgun… Okulların kapanmasına sayılı günler kala sakin sakin çalışıyoruz. Hava ne sıcak ne de soğuk. Biz de ne çok mutlu ne de çok mutsuzuz. Yani birine aşık olup, dertsiz başımıza dert açmak için mükemmel bir zamanlama içindeyiz. Benim elimde çırpıcı, tiramisu sosunu karıştırıyorum ocakta. Evşo eline mikseri almış mikrofon yapıyor. O kadar inanarak şarkı söylüyoruz ki, sanki az sonra kapının arkasından bir adam belirecek. Pardon! “Adam dediğim bir kral!”

Ben demiyorum. Özge Fışkın diyor. Ve evet şarkının sözleri aynen bu şekilde ilerliyor. Adam değil bir kral bekliyoruz. Beklentiler o denli güçlü ki,  kralların haremleri olduğundan henüz haberimiz yok. Ah zavallı biz! Dükkanı açtığımızdan beri masallara daha çok inanır olduk. Beyaz bir at ile biri dükkanın kapısından içeri dalıverse hiç yadırgamayacağız, o derece. Ama malum  2000’li yıllardayız ve beyaz at yerine siyah motoru ile giriş yapıyor benim “Adam?!”. Pardon adam dediğim bir kral!

Romantik, tesadüfi bir karşılaşma beklemeyin. Ben de isterdim gıda çarşısından elim kolum dolu tramvaydan inerken ayağım o sinir bozucu sarı çizgilere takılıp tam düşmek üzereyken biri beni tutsun, o arada kakaolar, unlar  bu adrenaline dayanamayıp etrafa saçılsın ve suratımız tuhaf bir hal almışken biz herşeyi boşverip dakikalarca kaldırımda gülelim. O sırada da güvenlik görevlisi gelip “Hanfendi sarı çizgiyi geçmeyin lütfen” desin ciddi ses tonu ile. Ama ne var biliyor musunuz? Bir kere tramvay ve üzerine metro kullanarak tek başına gıda çarşısına gitmek hiç romantik değil. Hele hele o kadar eşyayı tek başına dükkana taşımak hiç değil. Bu kadar şeyi tek başına yapabiliyorken de bir kral beklemek dünyanın en saçma eylemi. 

Neyse sonuç olarak tesadüfi olmayan karşılaşma Esra tarafından kusursuzca ayarlanmıştı. Esra benim çok eski arkadaşım. Ne olursa olsun, iyi günde kötü günde, zenginlikte ve yoksullukta beni hiç bırakmadığı için kendisi hep Best Friend kontenjanında. Bir de beni çok düşünür.  Hatta beni, benden daha çok düşünür. O yüzden bana bir erkek arkadaş bulma konusunu kafaya takmış durumda. Haftalardır kafasında bir liste olasılıkları değerlendiriyor. Durum o kadar vahim ki adaylardan biri yurtdışında diğeri çok çok uzak bir şehirde olmasına rağmen yine de iyi niyetini bozmuyor ve  ortak bir şehir bulmaya çalışıyor. Tamam belki abarttım burasını ama yine de durum gerçekten çok umutsuz. Derken aklına kocasının; ki kocası bizim için Bay mükemmel, bir arkadaşı geliyor. Ve hop Bay Mükemmel ile arkadaşı yani  Adam, Ay pardon Adam dediğim bir Kral ile ki biz ona Kral F. diyebiliriz  bir öğle vakti kapıda beliriveriyor. Tam da öyle bir zamanda gelsin ki vazgeçmek mümkün olmasın dediğimiz bir anda… Çünkü herşey çok yolunda ve bizim biraz canımızın sıkılması gerekiyor. Kredi borçları, iğneden ipliğe herşeyin yazıldığı Kosgeb proje çalışmaları, uzun mesaili dükkan günleri falan yeterli derecede canımızı sıkamıyor. Bize daha güçlü bir şey lazım. Aşk gibi mesela 🙂

Heyecanlanıyorum.  Elimi kolumu nereye koyayım bilemiyorum. Daha önce kimse beni biriyle tanıştırmamıştı. Gerildim.  İyi ki Evşo var. Onlar konuşuyor, ben gülüyorum. Çünkü ben gergin ve stresli olduğum zamanlarda çok gülerim. Ama bunu sadece Evşo bilir. Müşteri de gelmiyor bir türlü. Şans mı şanssızlık mı bilemedim. Dükkanda o anda ne varsa herşeyi servis ediyoruz. Ben yerimden yeterince kalkıp, oturuyorum. Derken Oh nihayet! En sevdiğim müşteri Oya ile minik afacan oğlu Efe bahçeden giriş yapıyor. Zaten 30 metrekarelik dükkan. Elbetteki bahçeden girişi yapacaktı. Ve ziyaretin kısası makbulmüş yasası ile Bay Mükemmel’i Kral F. ile birlikte 3 buçuk “Evet”le uğurluyoruz.  İlk Evet Evşo’ya ait, sonraki Oya’nın ve sonuncular ben ve Efe’nin oyları 🙂 Tabiki kendimi ağırdan satacaktım. Ne sanıyordunuz ki! HaHaHa 🙂

Bir süre mesajlaşmalar, tatlı tatlı telefon sohbetleri derken sanırım bir erkek arkadaşım oluyor. Bu durum herkes için çok yeni. Beni genelde bilgisayarın başında saatlerce çalışarak hayal edebilirsiniz ya da mutfakta tatlı yaparken, ya da yemek yaparken ya da bisiklete binerken, kartel dansı yaparken ya da gereğinden fazla konuşurken…  Ama beni biriyle el ele tutuşmuş hayal etmek bu epeyce yeni bir durum ve herkes gibi ben de alışmaya çalışıyorum. O ara dükkanımız yaz tatili öncesi son düzlüğe girmiş. Tatlı bir kalabalık var ama asla yorucu değil. Ben çiçeği burnunda sevgili kontenjanından ötürü dükkanda pek görünmüyorum. Ya da dükkandaysam Kral F. de dükkanda oluyor ve işimiz ile ilgili tamamen para harcamaya dayalı yeni fikirler geliştiriyor. Evşo ilk zamanlar pek sakinken haftalar geçiyor, okullar kapanıyor ve biz yaz sıcakları ve sakin bir kalabalıkla başbaşa kalıyoruz. Ama biz sakin kalamıyoruz. 

Ahh o yaz ayları. Sanırım yaz mevsiminden bu yüzden daha çok nefret ediyorum. Şehrin göbeğinde küçük esnaf olmak, havalar ısındığında müşterilerini daha sıcak ve nemli memleketlere uğurlamak demek bizim literatürde. Sonrası para kazanmanın birden fazla yolunu bulmak üzerine kurulu paket servisli, bol pastalı, temizlikli ve tadilatlı günler. Bu tabloda fazla olan tek bir şey var, bir aşk hayatı. :))) Çünkü çok fazla.

Mesela F’nin bir annesi var. Kendisiyle yüz yüze gelmemek için çok mücadeleler verdim. Kendisi tam bir kaynana terörü ve ben o dönem kendisinin yakın markajı altındaydım. Abartmıyorum beni heryerden stalkladı. Facebook, instagram, twitter ve yetmedi facebook üzerinden ortak arkadaşlarımızı bulup konuştu. Bir defasında sosyal medyada bir fotoğrafımı görmüş. Bizim başımızda bandanalar var Evşo ile, özellikle tatlı yaparken takıyoruz mutfakta. Çünkü hijyen bizim için çok önemli. Mola vermişiz, oturmuşuz masada öylesi bir rastgele bir  poz. Annesi bunu görüp “Hippi bu demiş!” Siz hiç hanım hanımcık pastasını yapan bir hippi gördünüz mü, görmediyseniz buyrun işte burdayım. Ayrıca hippi olmanın neresi kötü ki. Hippiler de sever bence. Hatta en çok hippiler sever. Hippilere özgürlük :))) Aman canım bu kadarı hep olur diyorsanız emin olun fazlası var. Başka bir fotoğrafımı gördüğünde F. ile arabadaydık direk açıvermişti telefonu canım F. Selamsız bir ses karşıladı bizi, “Aaaa resmen bu kız kel” dedi. Hani insan kulaklarımla duymadan inanmam der ya. Ama ben duydum. Şimdi nasıl inanmayayım. O noktada zaten bıraktım. İnsanların ön yargılarını parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor demiş Einstein ve kendisine sonuna kadar hak veriyorum. 

Kralımız F. ile ilgili trajikomik olaylar bununla asla bitmiyordu. Hayatımıza hızlı bir giriş yaptığı gibi geçmişini de koyuvermişti önümüze hızlıca. İki evllilik, bir çocuk ve işte hikayenin son kısmına geliyoruz hala unutulmamış bir eski eş. Mendillerinizi hazırlayın size acıklı bir son anlatacağım diyeceğim ama aslında o kadar da acıklı olmadı. Çünkü sene 2016 idi ve tıpkı bir zamanlar MASK grubunun şarkısında olduğu gibiydi aşk; konforlu , hızlı ve tüketen.

F. yurtdışına gitmişti oğlu ile birlikte. Biz de Evşo’yla klasik tadilat işlerine girişmiştik. Bahçeye renkli çitler, tavana ışıklar falan yaptırıyorduk.. F. nin gelişine 1 gün kalmıştı ve Evşoyla karar verdik, çok ihmal etmiştim onu son zamanlarda ve  güzel bir hediye alıp evine sürprizli notlar eşliğinde eğlenceli bir şeyler yapacaktım. Notların içeriğinden bahsetmeme gerek yok sanırım :))) Ve dükkandan çıktım. İlk olarak hediye almam gerekiyordu. Teknik olarak ilk otobüse binip alışveriş merkezine gitmeliydim. Ama gidemiyordum. Bir türlü gidemiyordum. Hani bazen hayat bize mesajlar verir. Birşeyi yapmaman gerekir de engellerle karşılaşırsın ama öyle çok saçma engeller. Yine de aldırmaz yoluna devam edersin ama aslında onlar engel değil de sana “Dur. Yapma” demek isteyen ilahi mesajlardır ama anlamazsın işte. Aslında anlamıştım. Ama durmadım. O Otobüse bindim. Otobüse binmemle otobüsün hareket etmesi aynı saniyede gerçekleşince kartımın bakiyesinin yetersiz olduğunu hareket halindeyken farkettim ve şoför beni bir sonraki durakta indirdi. O kadar saçma sapan bir yerde inmiştim ki hiçbir yerde kartımı dolduracak bir dükkan bulamadım. Yürüdüm, yürüdüm, vapur iskelesine doğru yürüdüm. Otomatik makinalardan kartımı doldurmak için elimi cebime attım ve gel gör ki hiç bozuk paramın olmadığını farkettim.  Yılmadım elimdeki parayı bozdurmak için 10 dakika daha yürüyüp bir yerden su aldım. Sonra yürüdüğüm 10 dakikayı tekrar yürüyüp kartımı doldurmayı başardım ve tekrar otobüs durağına ulaştığımda otobüslerin gecikeceğini öğrendim durakta benimle birlikte bekleyen insan ordusundan. Az ötede kaza olmuştu. İşte bu noktada vazgeçmeliydim. Ama vazgeçmedim. İnat ettim ve o alışveriş merkezine gittim,  hediyeyi aldım, paketlettim, notları hazırladım, evin tüm duvarlarına yapıştırdım kapıyı kapattım ve eve geldim.

Büyük bir mücadelenin haklı galibiyetini yaşar gibi bir halim vardı. Yıllar sonra ilk  defa birine bir sürpriz yapıyordum. Zor olmuştu ama başarmıştım. Sonra işte o gün. Yani ertesi gün. Çitlerimiz takılıyordu dükkana. Evşoyla mutluluk bayrakları çekmiş tatlı tatlı çalışıyorduk. Ta ki sosyal medyayı açıp canım F.’nin hasret kokan paylaşımlarını görünceye kadar. Evet yanlış giden birşeyler vardı, ve o şey şu an gözüme gözüme giriyordu. Buradaki tek kırık aşk hikayesi Kral F. ile eski eşininin arasındaki aşk hikayesi idi ve ben evrene  adam değil bir kral mesajı vererek aslında tam olarak bir haremin içine düşmüştüm. 

Yaptığım tüm sürprizi geri almak tam olarak 2 saatimi aldı, onu unutmaksa 1 yılımı :))) Ama yine de dünyanın sonu değildi, hayat hep olanca hızıyla devam etti ve ben çok eğlendim. Kral F. yi sorarsanız şu an 4. eşiyle birlikte sanırım huzurlu bir hayat yaşıyor. Bense artık bir kral değil adam bile aramıyorum. Çünkü aradığım şey tam olarak bir süper kahraman :)))) 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir