Evşen ve mutfak sözcüklerinin bir aradayken oldukça saçma durduğu yıllardan ve yollardan geliyordum.
Kabarmayan brownie yazımda da mutfakla olan seviyeli ilişkime değinmiştim. Ben mutfağın genelde tüketen tarafında yer almayı oldukça seviyordum.- ki hala çok severim-
Ama hayat akışı asla yapmam dediğimiz şeyleri kucağımıza atıveriyor ve iyi bir ortaysa golü getiriyor.
Ama öncelikle size mutfaktaki özgüvensizliğimin kısa tarihçesinden bahsetmek istiyorum.
Annem…
Mutfağın kraliçesi, bardakların dizilişini değiştirdiğinizde adeta bir ejderhaya dönüşen, soğanları bir tek o pembeleştirip salça ayarını kendi yapmazsa yemeği asla beğenmeyen annem… annelerimiz…
Haliyle yıllarca hep onun pembeleştirdiği soğanlarla yaptığı yemekleri yerken kendimin mutfağa girmesi konusunu hep rafa kaldırdım. Sonuçta ben pek pembe sevmezdim ?
Eski kocalar.. kocalarımız…
Ben yeni gelinlerin tatlı telaşı tadında yaşamayı beceremeyen bir yeni gelindim.
Mutfakta 8 çeşit yemek ,tatlı börek falan yapmadım, minik kurdeleli sepetlerim, AŞK yazan tabaklarım hiç olmadı. Kocişkosuyla delirenlerden olamadım anlayacağınız. Ama artık evliydim ve toplum bana evde yemekleri yapmam gerektiğini fısıldıyordu usulca ve teslimiyetim başlıyordu.
25 yaşındaki bünyeme bir evin hanımı olma misyonunu yükleyince soğanları pembeleştirmeyi öğrenmeye başladım. Ufak tefek başarılı yemekler yapmaya başlamıştım. Fırında papatesli baharatlı tuhaf şeyler bile deniyordum. Ve bir haftasonu gezmek yerine evde oturuyorken un kurabiyesi çekti canım. Evimde tatlı bir şeyler de pişsin diyerek işe koyuldum. Bu arada kocişkam da evde oturuyordu , işsizdi ve ben çalıştığım gibi ev hanımlığmı yapmaya da devam ediyordum.
Kadına yapıştırılmış bu rollere isyan ederken olayın içinde sessiz ve kabullenmiş bir Evşo olarak başladım tatlıyı yapmaya. Pek lezzetli ama un kurabiyesine pek benzemeyen bir şekli olmuştu bebeklerimin..
Heyecanla salonda oturan kocişkoma götürdüm.
Hiç abartmadan tepkisini yazıyorum.
“Iyyyy bunlar ne böyle? hiç un kurabiyesine benzemiyor. Yemem ben!”
Evet bu harika motivasyon cümlesinden sonra ben boşanana kadar asla tatlı yapmadım.
Mutfakla aram standart şeylerden öteye geçmedi. Yaptığım işler takdir görmeyecekse neden yapacaktım ki?
O gün içimde kırılan hevesimin sesini duymalıydınız.
İşte benim mutfak konusundaki özgüvensizliğim böyle böyle patladı gitti.
Tüm bu olaylar, boşanmalar, iş değiştirmeler,Asu ile aynı evde yaşamaya başlamalar derken biz bir gazla kendimizi kafe işletirken bulduk.
Mutfakta Asu ,serviste ben. Efsane bir iş bölümüydü benim için. Çünkü bir hayal kırıklığına, bir kez daha ıyyy bu ne biçim bir şey tarzı beğenilmemeye katlanamazdım.
Ama hayat istediğim gibi akmadı ve ben mutfakla başbaşa kaldım. İnsanlar tatlılarımızı sevdi, bayıla bayıla yiyen ufaklıklar beni anında gaza getirmişti. Ve tabi ki Asu . benim kanatsız meleğim . Kendimle olan savaşımı yenmem için okların önüne atlayan taraf oldu hep ve beni mutfağa attı, bana güveniyordu ve bu hissi seviyordum. Yargılamadan, sorgulamadan, yanlışını abartmadan ama doğrusunu anlatarak düzeltiyordu hatalarımı. Hal bu olunca bana böylesine güvenen birini yarı yolda bırakamam mümkün olamazdı.
Tatlılardan sonra makarnaya da el atmaya başlamıştım. Bence dünyanın en harika şeylerinden biriydi makarna, kremaya karşı da boş değilim elbet ve mantarda birleşince efsaneye tanıklık etmeye başlıyorduk.
Önce bire ikişer satmaya başlamıştık. Sonra insanlar makarnamızın müdavimi olmaya başladılar. Öğrenciler öğle tatilleri için 8’erli onarlı siparişlere başladılar, yakın civarda olup gelemeyenler iş yerlerine servis etmemizi istediler. Bostanlı’dan adımızı duyup makarnamızı yemeye gelen bir grubun ardından Karaburun’dan da hiç üşenmeyip makarna yemeye gelenler olduğunu görünce sevinçten eteklerimiz zil çalmaya başlamiştı
Yaptığı Un kurabiyesi sevilmeyen kadınlar için bu hadise ayakların yerden kesilmesi gibi bir şeydi. Anlayamazsınız ?
Tabi ki ben her makarna yapışımı fotoğraflamaya başlamıştım. Çünkü tencerelerce makarna haşlıyorduk, üstüne tavuklar, mantarlar, kremalar derken kendimizi makarnaların kraliçesi ilan etmememiz için hiçbir sebep kalmamıştı. Asu bu konularda daha mütevazi olanımızdı. Koltuk sevdası hiç yoktu halk insanıydı benim canım ortağım. Ama ben aynı mütevaziliği göstermeden kraliçeliğime devam eden hikayelerimle minik bir kitleyi peşimden sürüklemeye devam ettim.
Eskilerden kim kalmıştı …
Bir Taçsız kral Pele bir de Makarna Queen Evşo ?
