“Seni seviyorum da seni sevmeyi eskisi kadar sevmiyorum Asuman” diyordu Mükremin Çıtır Asuman’ına Bir Demet Tiyatro’da .
Bu sözün karşısında düğmelerimi ilikleyip saygıyla eğildim.
Birini sevmeyi eskisi kadar sevememek…
Bu inanılmaz zor bir his.
Tecrübelerin hasıyla sabit.
Bedeninizin, aklınızın, kalbinizin ve ruhunuzun birlikte hareket etmeyi bırakıp yollarını ayırmaya başlamasını izlemek…
Sevgilim kelimesine yüklediğiniz onca anlamın altında ezilmeye başlamak…
Dünya üzerinde ehemmiyeti yokmuş gibi görünüp sizi ezen şeyler vardır.
Bu his gibi…
Bir anda bir duvar yıkılıverir üstünüze.
Ve hayatta kalma mücadeleniz başlar.
Sesinizin yankılandığı o kalpten artık uzaktasınızdır, sizi duyamaz.
Nefessiz kalır da ölmezsiniz, bunu istersiniz ama ölemezsiniz.
Geçeceğini bilirsiniz çünkü daha önce 3 kere geçmiştir.
Bu fırtına 3 kere dinmiştir.
Tozu dumana katmıştır, dağıtmıştır yormuştur ama bitmiştir.
Kendinizi sevmenin ve sevilmenin keyfine kaptırdığınız o rüyadan minik bir çimdirmeyle uyandırılıverirsiniz.
Bilen bilir etiniz parmakların arasına kısınca insanın canı çok yanar ya işte öyle bir çimdirmedir bu.
“Her şey bir rüya” dediği anlar zihninizde belirir.
Her şeyin ruya olduğunu öğrettiği gibi her rüyanın da mutlu bitmeyeceğini öğretir size.
Öğrenmek hiç bitmez.
Size bir kalbiniz olduğunu hatırlattığı için, onun size harcadığı her emeğe, her vakte ve her hayal kırıklığına teşekkür edersiniz.
En azından benim için durum bu.
Yaşadığım iyi kötü her deneyim için, sevgi yada kaygı dolu her an için, bunu deneyimlemeyi benimle birlikte yaşamayı tercih ettiği ve sonlandırırken saygısızlaşmadığımız için teşekkür ederim.
Benim bedenimin 4/3 ü sanılanın aksine “su” değil “his”.
Anne ve babam üretim aşamasında bazı teknik aksaklıklar vermişler bana.
Bu da bizim lanetimiz
Ne yazık ki bu böyle. Sevmenin başka türlüsünü bilmiyorum.
Hep sevgi dolu bir çocuk, sevgi dolu bir genç ve yetişkin oldum.
Babam, annem, kardeşim ve kendi seçtiğim ailem yani arkadaşlarım tarafından , sokakta oynayan çocuklar, kediler köpekler tarafından hep sevgi gördüm.
Ben sevince etimle kemiğimle seviyorum, üzülünce de etimle kemiğimle üzülüyorum.
Süslü cümleler kurmak istiyorum bunları anlatırken ağdalı ve uzun cümleler.
Hislerimi büyük yazarlar gibi sayfalarca betimlemek istiyorum, ağaçla, güneşle, rüzgârla, sokaktan geçen bir adamın bakışıyla, soğuktan titreyen bir sokak çocuğunun çaresizliğiyle.
Ama yapamam.
Ben sıradan, basit, risksiz, sevdiği insanlarla çekirdek bir hayat yaşayan mutlu bir kadınım her şeye rağmen.
Ama tüm bu hisler içimde dümdüz bir acıya sebep olabiliyor.
Sıradan bir acı…
Herkesin yaşayabileceği türden bir acı…
Sevdiğim insanın sesinin ve bedeninin benden uzakta başka tenlerde başka kulaklarda yaşayacağını ve hayatına devam edeceğini bilerek yaşayacak olmamın verdiği, kalbi burkan bir acı.
Ama bu acıyı çekerden “yaşadığını” bileceğim.
Seveceğini, güleceğini, üzüleceğini, canının acıyacağını, burnunun akıp, karnının acıkacağını bileceğim.
En sevdiğinin bedeni toprak olmuş biri olarak onun yaşadığını bilmek yetecek.
Kalbim sızlayacak, ellerim üşüyecek belki düşündükçe ama bir yerlerde aynı havayı soluyarak bana öğretilen ve yaşatılan her şeye minnettar olarak yaşamaya devam edeceğim. Aynı gökyüzü altında farklı yerler ve tenlerle akacak zamanız…
Hepsine eyvallah…
Evet yeni yazıma biraz dramatik ve kabullenişi bol bir giriş yaptım biliyorum ama hayat bu sene bana pek iyi davranmadı.
Buna da eyvallah.
Bazı cümleler karşısında karnına yumruk almış bir boksörün hissettiklerini hissediyor insan.
Nakavt olmadan kalkıp hayata bir yumruk da bizim sallamamız gerekiyor.
Yenilsek bile mücadele edip yenilmenin tadı pes etmekten çok daha lezzetli oluyor.
Kalbimiz attığı sürece umut var…
Aşk var…
İnanç zaten hep var…
Sevmekten asla vazgeçmeyin gençler.
Sevmek muazzam bir his.
Yeni, umut dolu ve keyifli bir yazıda da buluşacağız.
SÖZ…
2024, dolunay, retrolar ve gezegenlerin savaşları beni biraz yordu ama “şu olaylar bi bi bitsin düzelicez inşallah be” .
Çok seviyorum merkezzz…
Hoşçakalın…
Evşo…
