İlk, büyük ve sonsuz aşkımdan söz açmak istiyorum size. 

Annemle babamın büyük bir aşkla bendenizi dünyaya getirdiği aşikâr.

Çünkü ben varoluşu mutlu biriyim. 

Sıcak bir 27 Haziran günü…

Günlerden pazartesi…

Rivayet o dur ki sabah saatlerinde gözümü açmışım bu dünyaya.

Kimseler doğum saatim konusunda netleşemediği için astroloji haritalarım ağlıyor…

Cimer’e bende mi yazsam bilmiyorum😊

Velhasılıkelam büyük gün gelip çattı.

Artık anne karnının o sıcak sulu zemininden ayrılmışım ve kendimi Tepecik SSK’nın Türk hekimlerinin ellerine bırakmışım en normal doğumundan.

Şimdilerde dünyaya gelişlere isyan edenlerle dolu ortalık.

İsyan şarkıları, şiirleri, marşları ve dramalar. 

Ben Türkiye’de yaşayan, solcu bir Fenerbahçeli olmama rağmen 36 yıldır hiç pişman olmadım hayatta olduğum için.

Bazen “Allah’ım bugün canımı alsan zerre üzülmem.” demişliğim de yok değil tabi ama siz çaktırmayın.😊

Neyse konudan sapmayayım.

Ben o gazla babamın kollarına düşmüşüm. 

Canımın içi beni kucağına alır almaz “Ben seni ellere nasıl vereceğim?” demiş.

Merak etme aşkım babam, ellere yar olamadım zaten.

Ve ben böylece son günümüze kadar el ele, kucak kucağa geçecek bir ömrün kollarına atıldım babamla.

Babam fanatik Fenerbahçelidir.

Annemle ilk buluştukları gün anneme “Hangi takımı tutuyorsun?” diye sormuş. 

“Fenerbahçe” cevabını alınca da yemek ısmarlamış.

Önce sadece çay söylemiş uyanık babam.

Ben hem anadan hem de atadan “Fenerbahçeli” olmuşum sizin anlayacağınız. 

Bence Allah,  minik, tatlı bir sperm tanesiyken kazandığım yarışta Sarı-Lacivert formayı giydirmiş bana.

Ben Fenerbahçe nidalarıyla kazanmışım o yarışı.

Yemin edebilirim ama ispatlayamam gençler. 😊

Böylece Fenerbahçe sevgimiz dile gelmeye başlamış.

Babam, benim çocukluğumda Fenerbahçe maçlarını yan sokağımızdaki kıraathanede izlerdi.

Eski mahalle kafası çok güzeldir bilen bilir. 

Abilerimiz, amcalarımız vardı.

Şimdiki gibi onlardan korkmazdık, uzak durmazdık.

Ailelerimiz komşulara, mahallenin abilerine güvenirdi. 

Eşrefpaşa’dan eve yürürken “Çiyan Mehmet’in Kızı” geliyor diye herkes korur kollardı.

Öyle de bir ünümüz vardı semtte😊

İşte böyle ortamlarda ben, o kıraathanenin içine girip çıkabiliyor, çevresinde maçı takip edebiliyordum.

Fakat babam, insanlar ben varken rahat küfür edemedikleri için eve yolluyordu beni.

Hemen B planı devreye girer annemle radyoyu ayarlar maçı dinlemeye başlardık.

Annemin de normal bir anne olduğunu düşünmenizi istememtabi.

Öyle vur enseye al lokmayı bir tarzı yoktur.

Baya baya dominanttır.

Karnı burnunda hamileyken, doğuma 1-2 hafta kala kavgaya girmişliği vardır. 

Delidir benim annem.

Bizim olmadığımız zamanlarda da maçları takip eder.

Bir Avrupa maçı sırasındaki pozisyonlarda o kadar gerilip kendini sıkmış ki “dişini kırdı.”

“Hadi kalk dişçiye gidelim.” dediğimde “maç bitsin öyle gideriz.” dedi.

Başka bir maç sırasında top rakip takımdayken işaret parmağı ve orta parmağını üst üste koyup rakibin ayaklarını bağladığını söylediği bir totem yapmaya karar vermiş.

Parmakları kitlendi 😊  

Bizlere çeşitli ızdıraplar çektirmişliği var kendisinin.

Babamdan devam ediyorum deliliklerimize.

Babam bir dönem hastalandı.

Bayılıp duruyordu ve nedenini bir süre çözemedik.

Tahliller tetkikler vs. yapıldı

Her şey devlet hastanelerinde yapıldığı için uzun sürdü ve o sırada oynanan tüm Fenerbahçe maçlarını Bozyaka Devlet Hastanesi’nin acil servisi yakınındaki bir kahvehanede izlemişti. 

Bayılırsa anında müdahale edilsin diye. 😊

Bana gelecek olursak babam ve annem gibi olaylarım çok olmadı.

Ama size hikayesini sevdiğim bir iki olayımı anlatacağım. 

Üniversite 2. sınıfa gidiyorum.

Fenerbahçe- GS maçı var.

Benim hayattaki en büyük hayalim de bir derbiyiSaraçoğlu’nda izlemekti.

Fenerbahçeliler Derneği’nin otobüs kaldıracağını öğrendim.

Maç biletleri 50TL, otobüs 50TL’ydi.

Kulağa çok küçük meblağlarmış gibi geliyor olabilir ama o zaman benim haftalık harçlığım yol parası dahil 20 TL idi. 😊

Babama gittim ve durumu anlattım.

İstanbul’dan hayatı boyunca çok korkardı nedeninibilmediğim şekilde.

“Paran varsa git Evşo” dedi. 

Param yoktu.

Benim birilerinden para istemeyeceğime o kadar emindi ki.

Ama Evşo’nun gerçekten sevince neler yapabileceğini de unutuyordu.

Denizli’de yaşayan çok samimi olmadığım dayımı (nurlar içinde yatsın) aradım.  

Bu arada dayımın evi Denizli’de ve stadın hemen yanında. 

Dayım maçları terasından izliyor öyle bir kafa.

Ve tabi bu terasta bayrak salladığım için tüm Denizlispor taraftarının bizim eve dönüp elimde salladığım Fenerbahçe bayrağını anneciğime montelemek suretiyle ettikleri küfürleri belki başka zaman anlatırım 😊

Ki izlediğimiz maç hüsranla biten o meşhur Denizlispor maçıdeğildi. 

Galibiyetle bitti ve bayrağı bizim onlara montelediğimizgerçeği kaçınılmazdı.

Zira küçük bir çocuğun annesine küfrederseniz elbette kiyenilirsiniz ha ha ha….

Böyle cümleler kurduğum için özür dileyemeyeceğim çünkü Evşo olarak bu satırları yazıyorken salon kadını gibi davranamam. 

Beni affedin.

Neyse konudan saptım yine.

Fenerbahçe hep dengemi şaşırtır.

Dayımdan 100 TL istedim ama o bana 200 TL yollamış.

Oralarda da canım bir şey isterse mahrum kalmayayım diye yollamış.

Ben kimseye söylemeden biletlerimi vs. ayarladım.

Neticede babam bana “paran varsa git” demişti. 😊

O dönemdeki en yakın(!) arkadaşım Mete ile bu planları yapmıştık.

Ta ki kendisi maça gitmeye 5 gün kala bana âşık olduğunu söyleyene kadar.

Evet kızlar kadınla erkeğin “kardeş” olamayacağını o zamanlarda acı bir tecrübe ile öğrendim. 

Müthiş keyif aldığım o dostluk o saniye bitti. 

Ben Mete’den rica ettim ve biletlerini Kemal diye bir arkadaşıma devretti.

Şimdi gelelim zurnanın “zortt” diyeceği yere yani babama bu olan biteni anlatmaya. 

Babamın karşısına Kemal’i çıkardım. 

Ben maça gidiyorum ve Kemal ile gidiyorum diye.

Babam hangisine şok olacağını şaşırmıştı.

Kankam Mete’ye ne olmuştu? 

Bodoslama anlattım babama olanları, hiç kıvıramam zaten.

Babam her konuda bana güvendiği için “Helal olsun Evşo” puanını yine kapmıştım.

Hem o kardeşim dediği insana aşık olurken utanmadıysa biz bunu anlatırken niye utanalım değil mi? 😊

Ve bizim Kemal ile birlikte İzmir’den “Yengeç Dansı”nauzanan yolculuğumuz başlamıştı.

Ben otobüslerde ilk kez “ot” ile tanışmıştım. 

Saflık vardı o zamanlar tabi.

Kafam inşallah güzel olmaz diye dualar ettim yol boyu😊

Çünkü ben sigaraya hayatı boyunca dokunmamış biriyim😊  

Fakat her şeye rağmen aynı renge gönül vermiş insanlarla ortak bir yere varmanın keyfi paha biçilemezdi.

Üstelik ortak paydanız FENERBAHÇE ise işte o bambaşka bir olay.

Zaman geçtikçe ve kapitalizmin kölesi oldukça, maçlar tuhaf tuhaf kanallarda yayınlanmaya başladıkça vs. bizde artık satın almalara başlamıştık.

Son yıllarda Fenerbahçe maçının olduğu günlere göre planlar yapılır kim nerede olursa olsun mutlaka eve gelirdi.

Annem gün içinde arar bu akşam maç var unutmayın hatırlatmasını bize geçerdi.

Eve erkenden gelir maç saatine kadar bira tabağı hazırlar hemen akabinde de çayımızı demler ve maçımıza kanalize olurduk.

Penaltılarda babamla ben balkona, annem de yatak odasına kaçar kulaklarımızı tıkar Batu’nun “gooool” diye bağırışına kitlenirdik.

Sonra hunharca kucaklaşmalar başlardı.

Fenerbahçeli olanlar bilir ki bize huzurlu maç izlemek haramdır.

Hep bir diken üstü hep bir stres hep bir son dakika golü vs…

O yüzden bizlerin gol sevinçleri böyle manyak manyak yaşanıyor.

En son Trabzon Fener maçında evdeki kapıyı kırdık😊

Daha öncesinde benim Canım Kardeşim, Gerginus kardeşim Sehpayı paramparça etmek suretiyle çıldırmıştı.

Evet böyle küçük aksilikler yaşanıyordu bazı Fenerbahçeli evlerde.

Evet arkadaşlar bizim evin Fenerbahçelilik halleri böyleydi.

Çok seviyorduk Fenerbahçe’yi. 

Aile olmanın tadına Fenerbahçeliliğimiz ekleniyordu ve daha güçlü, daha keyifli oluyorduk.

Ritüelimizi her hafta gerçekleştiriyorduk. 

Babam gidince dünyada 3 cennette +1 olarak devam ediyorduk bu aşkı yaşamaya.

Sevmenin en güzel yanı tutkusu bence. 

Keyifle içiniz taşa taşa sevebilmek.

“Sarıııı” dediğinizde “Lacivertttt” diyeninizin olmasının gururunu yaşayabilmek.

Birlikte aynı marşları söyleyip yolculuğa devam edebilmenin tadı damakta.

Fenerbahçe 10 sene kupa alamamış, almasın.

Fenerbahçe küme düşecekmiş, düşsün.

Ama bizim UEFA kupamız yokmuş, olmasın. 

Ne diyoruz biz “Sokakta oynasın kaldırımda destekleriz.”

Galibiyetleri için sevmedik.

Babadan miras kalan ve çocuğumuza emanet edeceğimizkutsal bir hazine gibi sevdik.

Saygıyla sahiplendik, peşinden gittik, birlikte ağladık birlikte güldük.

Biz yaşadığımız her an Fenerbahçeli olmamızla övündük…

Herkes gider, bize kalandır FENERBAHÇE dedik bir daha sevdik…

Herkesi yolcu ettikten sonra biz formamızı giydik maç izlemeye gittik. 😊

O yüzdennnnnn

“BAĞIRIN ULAN FENERBAHÇE ÇOK YAŞA DİYE”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir